Miras bırakanın ölümü ile birlikte, geride kalan malvarlığında mirasçılar el birliğiyle malik olur ve borçlardan da müteselsilen sorumlu olur. Mirasın reddi, miras bırakanın geride bıraktığı mal varlığının bir bütün halinde kabul edilmediğinin beyanından ibarettir. Ancak ret beyanı bazı yasal koşullara tabi tutulmuştur. Ayrıca mirasın reddi Türk Medeni Kanunu’na göre 2 şekilde yapılabilmekte olup aşağıda detayları ile açıklanmaktadır.
Ret Hakkı Sahibi
Yasal mirasçılar mirası ret hakkına sahip olduğu gibi,
atanmış mirasçılar da mirası reddedebilir. Mirası reddedecek kişinin tam ehliyetli
olması gerekmektedir, mirasçı tam ehliyetli değilse onun yerine yasal temsilci
ret beyanında bulunur.
Mirasın reddi TMK md. 605’de ifade edildiği üzere mirasın gerçek reddi ve
hükmen reddi olarak iki ana başlıkta incelenebilir.
1. Mirasın Gerçek Reddi:
Gerçek ret, terekenin yasal ve atanmış mirasçılarının, kanunda öngörülen
şartlara uyarak mirası kabul etmemek hususundaki arzularını sözlü veya yazılı
olarak sulh mahkemesine bildirmeleridir. Mirasın reddi hukuksal niteliği
itibariyle bir irade açıklaması, bozucu yenilik doğurucu bir hakkın
kullanılmasıdır. Mirası reddetmek isteyen, mirasçı, miras bırakanın son
yerleşim yeri Sulh Hukuk Mahkemesine yazılı veya sözlü olarak tek taraflı,
kayıtsız ve şartsız bir irade beyanı ile başvurarak mirası reddedebilir.
Mirasın kayıtsız ve şartsız reddine ilişkin beyan; bozucu yenilik doğurucu
niteliktedir. Mirasın kayıtsız ve şartsız reddine ilişkin beyan sulh
mahkemesine ulaştıktan sonra bu beyandan tek taraflı olarak dönülemez. Şartlar
mevcut ise, TBK madde 31 uyarınca (hata halleri) reddin iptali davası
açılabilir.
Mirasın reddi talebi mirasın açılacağı yerin Sulh Hukuk Mahkemesine
yapılır. Bu yer de miras bırakanın yerleşim yeri mahkemesidir.
Mirasın reddi kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan biri olmadığı için vekil
eliyle ret beyanında bulunulabilir ancak vekilin mahkemeye noterce imzası
onaylanmış özel yetki içeren bir vekaletname ibraz etmesi gerekmektedir.
Yasal süresi içinde mirası reddetmeyen mirasçı, mirası kayıtsız, şartsız
kazanmış olur. Bu süre dolmadan mirasçı olarak tereke işlerine karışan, olağan
yönetim dışındaki tereke işlerini yürüten ya da tereke mallarını gizleyen veya
kendisine mal eden mirasçı artık mirası reddedemez. Mirası ret hakkı şu 4 halde
düşer:
- Üç aylık ret süresinin dolması (TMK md. 606).
- Feragat Sebebiyle Ret Hakkının Düşmesi; Mirası reddetmekten feragat etmek
isteyen mirasçı yazılı veya sözlü olarak miras bırakanın son yerleşim yeri Sulh
Mahkemesine beyanda bulunabileceği gibi bu beyanı ilgililere de (mirasçılar,
vasiyet alacaklıları, tereke alacaklıları) yöneltebilir.
- Tereke İşlerine Karışılması Nedeniyle Ret Hakkının Düşmesi: Mirasçılardan
biri terekenin olağan yönetimi niteliğinde olmayan ve miras bırakanın işlerinin
yürütülmesi için gerekli olanın dışında işler yapmak suretiyle tereke işlerine
karışırsa, bu durum mirasçının mirası örtülü olarak kabul ettiğini gösterir ve
mirasçının mirası ret hakkı sona erer (TMK md. 610).
- Mirasçının Terekeye Ait Bir Malı Kendisine Mal Etmesi veya Gizlemesi
Nedeniyle Ret Hakkının Düşmesi: Mirasçılardan birinin ret süresi içinde
terekeye ait bir malı gizlemesi veya kendisine mal etmesi halinde mirasçının
ret hakkı düşer ve mirasçı mirası kabul etmiş sayılır (TMK md. 610).
2. Mirasın Hükmen Reddi:
Miras bırakanın ölüm tarihinde ödemeden aczi açıkça belli ve resmen tespit
edilmiş ise miras reddedilmiş sayılır (TMK md. 605/ll). Hükmi rette şartların
varlığı halinde herhangi bir irade açıklamasına gerek yoktur. Bu halde kabul ve
ret için bir süre öngörülmemiştir. Bunun tespiti mahkemeden her zaman
istenebileceği gibi tereke alacaklılarının açtıkları davalarda da her zaman
ileri sürülebilir. Mirasın hükmi reddi şartları şunlardır:
- Miras bırakanın ölümü anında borçlarını ödemekten aciz durumda olması ve
ödemeden aczinin açıkça belli olması,
- Veya miras bırakanın borçlarını ödemeden aczinin resmen tespit edilmiş
olmasıdır.
Bu şartların varlığı halinde mirasçıların karine olarak mirası
reddettikleri kabul edilir. Bunun için mirasçılar tarafından ayrıca Sulh
Mahkemesine ret beyanında bulunulmasına gerek yoktur.
Mirasın Reddinin Sonuçları
Mirasın reddi ile mirasçılık sıfatı geçmişe etkili olarak, yani miras bırakanın ölümü anından itibaren sona erer (TMK md. 611). Mirasın reddi yasal mirasçılar ve atanmış mirasçılar açısından ayrı ayrı hukuki sonuçlar doğurur:
Yasal Mirasçılar Açısından Reddin Sonuçları:
TMK'nın 611/1. maddesine göre “Yasal mirasçılardan biri mirası
reddederse onun payı, miras açıldığı zaman kendisi sağ değilmiş gibi, hak
sahiplerine geçer.” Bu maddeye göre, mirası reddeden kanuni mirasçı, miras
bırakandan daha önce ölmüş sayılır. Onun payı, miras açıldığı zaman kendisi sağ
değilmiş gibi diğer hak sahiplerine geçer. Dolayısıyla, mirasçılıktan doğan
hakları kullanamayacağı gibi herhangi bir sorumluluğu da söz konusu olmaz.
Miras bırakanın borçlarından sorumlu tutulamaz ve denkleştirme yükümlülüğü de
kalmaz.
Mirasın reddi geçmişe yürüyeceği başka bir ifadeyle, miras bırakanın ölümü
anından itibaren hüküm ve sonuç doğuracağı için saklı paylar ve serbestçe
tasarruf edilebilecek kısım hesaplanırken mirası reddetmiş olan mirasçı hesaba
katılmaz. Reddedenin alt soyu varsa, reddedilen hisse bunlara geçer;
altsoyu yoksa, miras bırakanın diğer mirasçılarının hisseleri çoğalmış olur;
çünkü, reddolunan miras hisseleri bu durumda onlara geçecektir.
TMK'nın 612. maddesinde “En yakın yasal mirasçıların tamamı tarafından
reddolunan miras, sulh mahkemesince iflas hükümlerine göre tasfiye edilir.” hükmüne
yer verilmiştir. Türk Hukukuna göre, mirasçısı bulunmayan bir tereke söz konusu
olamaz. Miras bırakanın kanuni mirasçısı yoksa ve atanmış mirasçı da tayin
etmemişse, Devlet kanuni mirasçı olur. Benzer bir durumun olduğu; mirasın en
yakın bütün mirasçılar tarafından reddolunması halinde Medenî Kanun farklı bir
hüküm koymuştur. Böyle bir halde miras, daha sonraki zümrede bulunan
mirasçılara veya Devlete geçmez, ancak mirasın resmi tasfiyesi yoluna gidilir
ve tasfiye sonunda artan kısım, sanki reddetmemiş gibi, bu en yakın kanuni
mirasçılara verilir. Burada en yakın kanuni mirasçılardan kast edilen,
miras bırakanın ölümü üzerine ilk planda ve doğrudan doğruya mirasçı sıfatını
kazanan kişilerdir. Sağ kalan eş de en yakın kanuni mirasçı kavramına dahildir.
Mirasın alt soyun tamamı tarafından reddedilmesi hali TMK'nın 613/1.
maddesinde düzenlenmiştir: “Alt soyun tamamının mirası reddetmesi halinde,
bunların payı sağ kalan eşe geçer.” Bu durumda terekenin tamamı sağ kalan
eşe geçer. Bu maddenin uygulanabilmesi için sağ kalan eş ile alt soyun birlikte
mirasçı olması gerekmektedir. Altsoyun tümü mirası reddetmiş, buna karşılık sağ
kalan eş mirası reddetmemiş olmalıdır. Eğer sağ kalan eş de mirası reddetmişse,
bu takdirde, miras en yakın bütün mirasçılar tarafından reddedilmiş olur ve
mirasın resmî tasfiyesi yoluna gidilmesi gerekir.
Mirasçıların sonraki mirasçılar lehine kendi paylarını reddetmeleri TMK' nın 614. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre “Mirasçılar, mirası reddederken kendilerinden sonra gelen mirasçılardan mirası kabul edip etmeyeceklerinin sorulmasını tasfiyeden önce isteyebilirler. Bu takdirde ret, sulh hakimi tarafından daha sonra gelen mirasçılara bildirilir; bunlar bir ay içinde mirası kabul etmezlerse reddetmiş sayılırlar. Bunun üzerine miras, iflas hükümlerine göre tasfiye edilir ve tasfiye sonunda arta kalan değerler, önce gelen mirasçılara verilir.” TMK md. 614'ün uygulama alanı bulması için en yakın yasal mirasçıların tümünün mirası reddetmesi ve içlerinden en az birinin mirası alt derece lehine reddetmesi gereklidir. Bu durumda miras bırakanın yerleşim yeri sulh hakimi, bu durumu sonra gelen mirasçılara bildirecek ve onlara bu bildirimden itibaren bir aylık bir süre tanıyacaktır. Mirasçılar bu bir aylık süre içinde mirası kabul edebilir, reddedebilir ya da hiçbir irade açıklamasında bulunmayabilirler. Kanun koyucu anılan süre içinde mirası kabul etmeyen alt derecedeki mirasçıların, mirası reddetmiş sayılacağını kabul etmiştir.
Atanmış Mirasçılar Açısından Reddin Sonuçları:
TMK'nın 611/2. maddesinde “Mirası reddeden atanmış mirasçının payı,
miras bırakanın ölüme bağlı tasarrufundan arzusunun başka türlü olduğu
anlaşılmadıkça, miras bırakanın en yakın yasal mirasçılarına kalır”. Atanmış
mirasçının mirası reddetmesi durumunda, ölüme bağlı tasarrufta halefiyet ilkesi
işlerlik kazanmayacağı için atanmış mirasçının altsoyu, onun miras payına halef
olamayacaktır. Dolayısıyla, atanmış mirasçının mirası reddetmesi halinde
reddeden mirasçının payı, miras bırakanın yasal mirasçılarına geçer.
Vasiyet Alacaklısı Açısından Vasiyeti Reddin Sonuçları:
TMK'nın 616/1. maddesinde “Vasiyet alacaklısının vasiyeti reddetmesi
halinde, miras bırakanın arzusunun başka türlü olduğu tasarruftan
anlaşılmadıkça bu redden vasiyet yükümlüsü yararlanır.” hükmü yer
almaktadır. Vasiyet alacaklısı tek taraflı irade açıklaması ile vasiyet
alacağını reddedebilir. Ancak kanun koyucu, gerçek retten farklı olarak vasiyet
alacağının reddi için herhangi bir süre ya da şekil şartı öngörmemiştir. Belirli
mal vasiyetinin reddi, mirasın veya miras payının reddinin aksine vasiyetçinin
iradesine aykırı düşmedikçe şarta ve kayda bağlı olarak da yapılabilir.[20] Kendisine belirli mal vasiyet
edilen kişi bu şeyi kazanmak istemezse, belirli malın kendisine teslimi
talebinde bulunmayarak on yılı geçirirse vasiyeti reddetmiş olacaktır.
Mirasın Reddinde Alacaklıların Korunması
Borca batık bir mirası reddeden mirasçı, miras bırakanın ölümünden önceki
beş yıl içinde, denkleştirmeye tabi bir kazandırma almışsa bu miktardan tereke
alacaklılarına karşı paylaşmada geri vermekle yükümlü olduğu değerle sorumlu
olur (TMK md. 618/l). Ancak olağan eğitim ve öğretim giderleri ile adet üzere
verilen çeyiz bundan istisnadır (TMK 618/ll). TMK md. 618/lll’e göre kötü
niyetli mirasçı geri vermekle yükümlü olduğu kazandırmanın tam değeri ile
sorumlu olurken iyi niyetli mirasçı sadece sebepsiz zenginleşme hükümlerine
göre sorumlu olur. TMK md. 618’in şartları varsa reddin iptaline gerek yoktur,
sorumluluk kendiliğinden gerçekleşir. Ancak burada ret geçerliliğini korur,
mirasçı aldığı kazandırma ile sorumlu olur.
Mirasçıların Kişisel Alacaklılarının Korunması:
Borca batık bir mirasçı, sırf kendi alacaklılarına zarar vermek amacıyla
mirası reddederse, alacaklıları ya da hakkında iflas açılmışsa iflas masası
yeterli güvence verilmemesi halinde altı ay içinde reddi iptal ettirebilir (TMK
md. 617/l). Bu süre hak düşürücü süre olup mirasçının mirası reddettiği andan
itibaren işler. Mahkeme reddin iptaline karar verirse miras resmen tasfiye
edilir (TMK md. 617/ll). Mirasın resmi tasfiyesi sonucunda reddeden mirasçının
payına bir şey kalırsa, bu önce itiraz eden alacaklılara ödenir, geriye bir
kalırsa redde itiraz etmeyen alacaklıların alacağı ödenir. Bundan sonra da bir
şey kalırsa bu da reddeden mirasçının yerine geçen mirasçılara verilir (TMK md.
617/lll).
Borcunu ödemeye yetecek malı olmayan mirasçının, kendisine geçen mirastan,
alacaklılarının haklarını elde etmesine engel olmak, yani alacaklılarını zarara
sokmak amacıyla mirası reddetmesi halinde alacaklılara reddin iptalini talep
etmek yetkisini verilmektedir. Böyle bir talep ancak dava yolu ile olur ve
iptale sadece mahkeme karar verir.
Mirasçı, borca batık bir mirası reddedebileceği gibi borçlu olmayan bir
mirası da reddedebilir. Bu sonuncu halde, mirasçı belirli menfaatleri
reddetmektedir. Böyle bir mirası reddeden mirasçı, şahsen borç içinde olup,
borçlarını ödemekten âciz bir durumda bulunuyorsa, onun yapmış olduğu retten
alacaklıları zarar göreceklerdir. Bununla, mirasçının, mirasla kazanacağı
malları sırf alacaklılarına kaptırmamak amacı ile mirası reddetmesi söz konusu
olmaktadır. Mirasçıların bu çeşit kötü niyetli davranışlarını önlemek ve
bunlara karşı alacaklıları korumak hakkaniyet gereğidir.
Sonuç:
Mirasın reddi, genellikle borca batık veya pasifi aktifinden büyük olan
terekeye karşı kullanılan bir hukuki işlemdir. Borca batık olan terekede
mirasçılar kendi mal varlıklarıyla tereke borçlarından sorumlu olduklarından bu
borçlarla karşılaşmamak ve ekonomik olarak zorluğa düşmemek için mirasın gerçek
reddi yoluna gitmektedirler.
Mirası kendi iradesiyle reddetmek isteyen mirasçının uyması gereken bazı
usul kuralları bulunmaktadır. Mirasçı tarafından mirasın reddi için kural
olarak ölümü öğrendikten sonra 3 ay içinde miras bırakanın yerleşim yeri sulh
hukuk mahkemesine yönelen bir ret beyanında bulunulmalıdır. Bu süre hak
düşürücü olduğundan mahkemece re’sen dikkate alınır ve eğer süre geçirildiyse
miras kabul edilmiş sayılır.
Mirasın hükmen reddinde ise mirasçıların açık bir ret beyanında bulunmaları
gerekmez. Kanunda aranan şartlar mevcut ve mirasçılar kabul beyanında
bulunmadılarsa artık miras hükmen reddedilmiş olur, bunun sonucunda da miras
iflas hükümlerine göre tasfiye edilir. Mirasın iflas hükümlerine göre tasfiyesi
sonucunda eğer herhangi bir mal varlığı değeri kalırsa, bu mallar mirası reddetmemişler
gibi hak sahipleri olan mirasçılara geri verilir. Yani mirası hükmen reddetmiş
sayılan mirasçılar, mirasın Kanun gereği reddetmiş sayılmalarına rağmen
mirastan pay alabilmektedirler.